Maden Mühendisi Oğuz ALP Website
  E-F
 
EFEKTİF ISI, Hava sıcaklığı, hava nemi ve hava akım hızının beraberce, kişi üzerinde oluşturduğu sıcaklık etkisi. Kişi üzerinde eşit sıcaklık etkisini yapan, hava sıcaklığı, hava nemi ve hava akım hızının çeşitli bileşimlerine de “Efektif ısı değeri” denir.

EGZOTERMİK, Isı ve-ren kimyasal olay.

EĞİK KİLİT TAHKİ-MATLI AYAK İŞLET-ME METODU, —> Küp veya —> Çapraz çerçeve tahkimatlı işletme metot-larının uygulanması müm-kün olmayan veya çerçeve yapılmasına vakit bırak-mayan, tavanı ve tabanı kabaran dar damarlarda uygulanan; tavanın göç-mesini, tabanın kabarmasını önleme esasına dayanan ağaç tahkimatlı (üretim) işletme metodu. —> şekil

 

 

 

 

 

 

 

EĞİM, 1) Genel olarak bir yüzeyin yatay düzlemle düşey düzlem arasındaki bir konumda olması. 2) Bir yolun yatay düzlemle yaptığı eğim açısının tanjantı. 3) Fizikte, yerin mıknatıs alanında bulunan bağımsız mıknatıslı bir iğnenin doğrultusuyla yatay düzlem arasındaki açı. İnklinasyon. 4) Gök bilimi ve matematikte bir doğrunun bir düzlemle ya da başka bir doğruyla yaptığı açı. —> Eğim ve Zenit açısı, Azimut, Semt açısı.

EĞİM AÇISI, Eğimin geometrik ölçüsünü veren trigonometrik değer. Şekilde gösterildiği gibi, eğik olarak belirlenen bir ölçüm kenarının, düşey düzlemdeki durumu düşey ve yatay eksene göre iki şekilde ifade edilir. Eğik kenarın düşey eksene göre yaptığı açı “ Zenit açısı” olup (Z) ile; yatay eksene göre yaptığı açı ise “ Eğim açısı” olup (à) ile gösterilir. —> şekil. Eğim, Manyetik semt açısı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

EĞİMLİ TABAKALAŞMA, Sel ve nehir sularının sürükledikleri kum, çakıl, vb. maddelerin eğimli tabana az çok paralel olarak çökelmek suretiyle tabakalaşması.

EĞİM ÖLÇER, 1) Bir yüzeyin, tabaka ya da çatlağın eğimini ölçmeye yarayan araç. 2) Denizcilikte, bir gemi omurgasının yataylık derecesini ölçmeye yarayan aygıt. 3) Havacılıkta, özellikle sis ve bulutlar arasında uçuş yapan bir hava taşıtının eğimini ölçmeye ya da ufuk çizgisini yitirdiğinde uçağın yataylık derecesini saptamaya yarayan aygıt. 4) Yerbiliminde, katmanların yatım açısını ölçmekte kullanılan cihaz (buna madencilikte enklinometre de denir). 5) Eğimi ölçmek amacı ile sondaj kuyusuna sarkıtılan araç. —> Klinometre.

EĞRİ ELEK, Su içindeki parçacıkların sınıflandırılması için genellikle ikizkenar yamuk kesitli tellerden yapılmış sabit ve kavisli tabanı olan elek. Bu eleğin bir tarafından su ile birlikte verilen malzemenin içindeki ince parçalar santrifuj kuvvetten dolayı su ile birlikte elek altına geçer, böylece iri parçalar da ayrılmış olur.

EKLEM, Kayaçlar içinde en çok bulunan, kaya mekaniği ve jeoteknik uygulamalarında önemli olan, uzunluğu boyunca gözle görülebilir hiç bir hareket ve yer değiştirme olmamış süreksizlik yani jeolojik kırık. Biribirine paralel eklemler grubuna “ Eklem takımı “ birbirini kesen eklem takımlarına da “ Eklem sistemi” denir.

EKLEMLİ SARMA, Bir kavrama ve kilitleme düzeni yardımıyla benzeri diğer bir sarmaya sağlanabilen sarma.

EKLEM SİSTEMİ, —> Eklem.

EKLEM TAKIMI, —> Eklem.

EKLİPTİK, Yer yörüngesi düzleminin gök küresi ile olan ara kesiti.

EKONOMA, 1) Bir iktisadi kurum (kuruluş) personelinin gıda maddeleri ve diğer ihtiyaçlarını tedarik eden servis. 2) İşletme marketi.

EKONOMETRİ, Ekonomik ilişkilerin ve olayların istatistiksel ve matematiksel çözümlenmesini amaçlayan ekonomi branşı. Hükümetler ekonomik politiklarını belirlemede, özel işletmeler ise fiyat, mal stoku ve üretim kararlarının alınmasında ekonometrik yöntemlerden yararlanır. Maden üretimi ve pazarlamasında da bu yöntemden yararlanılır. Üretici açısından, ekonometrik çözümleme, üretim, maliyet ve arz fonksiyonlarını inceler. Üretim fonksiyonu, bir firmanın girdileri veya üretim faktörleri ile çıktıları arasındaki teknik ilişkinin matematiksel bir ifadesidir.

EKONOMİK CEVHER, Günün teknik ve ekonomik şartlarında kârlı olarak değerlendi-rilebilecek cevher.

EKONOMİZÖR, 1) Bir nesnenin, daha çok bir akışkanın, sıcaklığını yükselterek kullanma verimini artıran cihaz (enerji santralında kazana verilecek suyun ön ısıtılması). 2) Bazı araçlarda motorun sıcak suyundan ya da ekzosundan yararlanarak motora verilen gaz karışımını ısıtma işini gören cihaz.

EKSANTRİK UÇ, Simetrik olmayan bir cins delik delme matkabı.

EKSKAVATÖR-BANT YÖNTEMİ, —> Nakliyat.

EKSKAVATÖR-DEMİRYOLU YÖNTEMİ, —> Nakliyat.

EKSKAVATÖR-KAMYON YÖNTEMİ,  —> Nakliyat.

EKSEN DÜZLEMİ,—> Kıvrım.

EKSHALASYON YATAKLARI, Gazlarını henüz kaybetmemiş olan bir magmanın içerisindeki gazları püskürtmesi sonucunda (yeryüzüne yakın veya deniz dibinde) meydana gelen cevher yatakları.

EKSKAVATÖR, 1) Bir bum ucunda kepçesi bulunan ve çoğunlukla paletler üzerinde hareket eden, elektrik veya akaryakıtla çalışır motorla donatılmış toprak veya cevher kazma ve yükleme aracı. Kepçeli; çarklı ekskavatör gibi çeşitli formasyonlarda çalışabilen tipleri vardır. 2) —> Bager.

EKSOJEN, Dışarıdan gelen etki.

EKSOJEN METAMORFOZ, Dış etkilerle meydana gelen metamorfoz.

EKSPLORASYON, 1) Bir madenin bulunması için yapılan bütün işlemler ile bulunmasından sonra incelenmesi, yeni bulunmuş madenin miktar, kalite ve işletilebilirlik yönünden keşfi. 2) —> Prospeksiyon ve detay etüd.

EKSPLOSİF, —> Patlayıcı madde.

EKSPLUVATASYON, Hazırlığı yapılmakta olan veya bitmiş bir ocaktan madenin çıkarılması, yani maden yatağının işletilmesi.

EKSTENSOMETRE, 1) Yeraltının etkilerini topoğrafik olarak ölçmeye ve değerlendirmeye yarayan alet. Ölçme yerlerinin seçimi ve ölçü sıklığı, içinde bulunulan yeraltı yapılarının karakterine göre değişir. Bunda şu kriterlere dikkat edilir: Damar kalınlığı değişmeleri, fasiyes değişikliği, büyük tektonik arızaların cıvarı, imalat üstü veya altı diğer imalatlarla tahkimat cinslerinin değişim yerleri. 2) Arazide açılmış olan bir deliğe veya sondaj deliğine yerleştirilmek suretiyle delinen kayacın boy ve istikametindeki uzamaları ölçmeye yarayan cihaz.

EKSTRAKT, Özet, hulasa, öz, ruh, esans, seçilmiş parça, alıntı yapılmış kısım.

EKSTRAKSİYON, Çıkarma, istihraç, özet, öz hulasa.

EKSTRAKTİF METALURJİ, 1) Cevherden saf metal üretmek için gerekli fiziksel, kimyasal işlemlerin tümü. 2) Üretim metalurjisi.

EKSTRÜSİF KAYAÇ, —> Volkanik kayaç.

EKSTRÜZYON ÜRÜNÜ,  Alüminyumun bir kalıp içerisinden, preslerden geçirilmesiyle elde edilen ve boru, çubuk, profil gibi, boyu kesitine göre oldukça uzun ürünleri tanımlayan ve alüminyum sektöründe kullanılan bir terim.

ELASTİK BAĞ, —> Elastik tahkimat.

ELASTİKİYET SINIRI, —> Çekme deneyi.

ELASTİK TAHKİMAT, 1) Galerilerde kullanılan tahkimat sistemlerinin, arazi tazyiği altında kesitin küçülmesi sayesinde deforme olmadan, uzun süre dayanmalarını sağlamak için u veya çan profili demirlerle ve rijit bağların ayaklarına geçirilen sürtünme pabuçları ile yapılan tahkimat. Bu tahkimatta tavan basıncı içiçe geçen parçaların oluşturduğu sürtünme kuvveti ile karşılanır. 2) Elastik bağ. 3) Esnek bağ.

 

 

EL DOLGUSU, El ile yapılan ön sıra taş duvarın arkasına, dolgu malzemesinin kürekle atılması suretiyle teşkil edilen basit bir dolgu usulü.

ELEK, Eleme işlemi yapmak için kullanılan araç. Bunlar yapı esaslarına göre; tek tablalı, çok tablalı, jigli, rezonanslı, titreşimli, tamburlu, dönen elek, çubuklu ızgara (grizley) diye isimlendirilirler. Kullanma amacına göre tuvönan, şlam, çamur, tasnif, kontrol eleği vb. diye adlandırılırlar. —> Delikli saç elek, Tel örgülü elek, Elek altı, Elek üstü, Elek açık alanı, Eleme randımanı.

Elek tabanı çeşitli malzeme (saç, tel, sert plastik madde vb.) kullanılarak hazırlanır. —> şekil, Delikli sac elek, Tel örgülü elek, Eleme, Elek açık alanı, Elek altı, Elek üstü .

 

 

 

 

 

 

 

 

ELEK AÇIK ALANI, Elek tablası yüzeyinde mevcut delik alanları toplamı yani eleğin etken eleme alanı. Bu alan (%) olarak belirlenir. —> Delikli saç elek, Tel örgülü elek, Elek anma alanı.

ELEK AÇIKLIĞI, Elek yüzeyi üzerinde yer alan delik veya açıklıklar. Bunlar daire, kare veya dikdörtgen şeklinde olabilir. Tanımlamaları ise, dairenin çapı, karenin bir kenarı veya dikdörtgenin kısa kenarı olarak yapılır. Herhangi bir —> Elek analizinde, kullanılacak en büyük elek açıklığı, numunedeki en iri tanenin boyutuna bağlı olarak, bir maksimum değerden biraz küçük olarak seçilir. Örneğin en iri tane boyutunun 20mm olması durumunda, kullanılacak elek açıklığı 15 mm olarak alınabilir ve bunu izleyen diğer elek açıklıkları geometrik bir dizi oluşturacak şekilde seçilir.Elek açıklıklarının seçiminde kullanılan sabit oran Amerikan—>A.S.T.M. sistemine göre 4š2=1,189, AmerikanTYLER sistemine göre de š2=1,4142 olarak alınır. Her iki sistemde de başlangıç noktası olarak 200 meşlik (0,074 mm) memlik bir eleğin elek açıklığı kabul edilir ve tertip edilen elek dizisi š2 ve 4š 2’nin katı veya askatları şeklinde seçilir. Elek açıklıkları meş; mm veya mikron olarak ifade edilir. —> Tyler ve ASTM elek serilerindeki elek açıklıkları. 

ELEK ALTI, Elenen malzemenin elek deliklerinden geçen kısmı. Bu malzemenin boyutu (-) olarak  (-30mm, -100mm) tanımlanır. —> Elek üstü.

ELEK ANALİZİ, 1) Bir numunenin standart kontrol elekleri ile elenerek tane boyutlarına göre tasnif edilip ağırlık oranlarının belirtilmesi. 2) Granülometri . Bu analizde, normal ve çeşitli büyüklükteki eleklerden geçmeyen maddenin % miktarları tesbit edilir. Absise çaplar ve ordinata da muayyen bir delik çapından geçmeyen % miktarları işaretlenerek elek analizi eğrisi çizilir. —> Eleme randımanı.

 

 

 

 

 

 

ELEK ANMA ALANI, Elek yüzeyinin kullanılan kısmı. —> Elek, Elek açık alanı, Eleme.

ELEK RANDIMANI, —> Eleme randımanı.

ELEK ÜSTÜ, Elenen malzemenin elek deliklerinden geçmeyerek elek üstünde kalan kısmı. Bu malzemenin boyutu (+) olarak (+30mm, +100mm) tanımlanır. —> Elek, Delikli saç elek, Tel örgülü elek, Elek altı, Elek analizi.

ELEKTRİK ALANINDAN AYIRMA, Farklı elektriksel özelliğe sahip mineralleri elektrik yüklü alandan geçirerek ayırma ve zenginleştirme işlemi.

ELEKTRİK ENERJİSİ BAĞLAMA TESİS-LERİ, 1) Elektrik devrelerindeki gerilimleri alçaltmak, yükseltmek ya da devreleri açmak ve kapamak için kurulan transformatör, kumanda (ayırıcı, kesici vb.), koruma (röle, parafudr vb) ve ölçme (ölçü aletleri, ölçü transformatörleri, vb.) cihazların tamamını veya bir bölümünü içine alan tesisler. 2) şalt tesisleri.

ELEKTRİK ENERJİSİ DAĞITIM ŞEBE-KELERİ, Elektrik enerjisini tüketicilere dağıtmak için kurulan ve dağıtım transformatör merkezleri, hava- ve/veya kablo hatlarından oluşan tesisler.

Gerilimleri 1000 volt kadar (1000 volt dahil) olanlara alçak gerilim veya alçak gerilimli; gerilimleri 1000 volt’un üzerinde olanlara yüksek gerilim veya yüksek gerilimli elektrik enerjisi dağıtım şebekeleri ismi verilir.

ELEKTRİK ENERJİSİ İÇİN İSTEK KATSAYISI, Bir elektrik enerjisi şebekesinin ya da şebeke bölümünün çalışma süresi içinde çektiği en büyük gücün şebekenin ya da şebeke bölümünün toplam bağlı gücüne oranı. Bu orana talep faktörü de denilir ve yüzde olarak verilir.

ELEKTRİK ENERJİSİ İÇİN TALEP FAKTÖRÜ, —> Elektrik enerjisi için istek katsayısı.

ELEKTRİK ENERJİSİ KAYIPLARI, Kullanılan makine ve cihazlarda, tüketilen elektrik enerjisinin istenmeyen enerji şekillerine dönüşen kısımları. Elektrik motorlarından istenilen mekanik enerji olduğu halde, elektrik enerjisinin bir bölümü, sürtünme ve ısı gibi istenmeyen enerji şekillerine, aydınlatma lambalarında ise; istenilen ışık enerjisi olduğu halde lambaya verilen elektrik enerjisinin büyük bir bölümü ısı enerjisine döşünür ve elektrik enerjisi kayıplarını teşkil eder.

ELEKTRİK ENERJİSİ KULLANMA SÜRESİ, Bir enerji santralında bir yılda üretilen elektrik enerjisinin, santralın tepe gücüne (puant gücü) bölünmesi ile bulunan süre.

ELEKTRİK ENERJİSİ ÖLÇÜ VE/VEYA KUMANDA MERKEZLERİ, Bünyesinde güç transformatörü bulunmayan elektrik enerjisi bağlama (şalt) tesisleri. Bunlar ayırıcı ve kesici veya yalnız ayırıcı bulunan ya da aynı biçimdeki ölçü yapılmayan bağlama tesisleri de olabilir.

ELEKTRİK ENERJİSİ TEMİNİNDE BAĞLI GÜÇ, Elektrik enerjisi tüketicisinin bir şebeke veya şebeke bölümüne bağlı elektrikle çalışan tüm cihazlarının toplam gücü.

ELEKTRİK ENERJİSİ TEMİNİNDE GÜÇ YOĞUNLUĞU, Elektrik enerjisi şebekelerinde yüklenme derecesi farklı hat bölümlerinde, aynı zamanda çekilen yüklerin hesaplanmasında kullanılan katsayı. şebekelerdeki bağlı güçler (tüketiciler) belli ise güç yoğunluğu kullanılmaz. Bağlı güç —> Eşzamanlılık katsayısı ile çarpılarak yük hesabı yapılır.

ELEKTRİK ENERJİSİ TEMİNİNDE KURULU GÜÇ, Bir sistemi besleyen kurulu makinelerin (elektrik üreten makineler) anma güçlerinin toplamı.

ELEKTRİK ENERJİSİ TÜKETİM TESİSLERİ, Dağıtım şebekeleri veya enerji iletim hatları vasıtası ile şahıslara ya da kuruluşlara ait tesisleri elektrik enerjisi ile beslemek için kurulan transformatör tesisleri. Bunlardan bir fabrika, benzin istasyonu, sulama pompa tesisi vb. bağımsız tesislere elektrik enerjisi sağlamak için kurulanlar, tekil tüketim tesisleri diye isimlendirilir. —> Elektrik enerjisi dağıtım şebekeleri.

ELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİM TESİS-    LERİ, Elektrik enerjisi üretmek amacı ile kurulan tesisler. Genel olarak bu tesisler enerji santralları olarak da isimlendirilir. Bunlardan su enerjisinden yararlanarak elektrik üretenlere hidrolik santrallar, ısı enerjisinden yararlanarak elektrik üretenlere de termik santrallar denir. Termik santrallardan fosil yakıt, gaz ya da öteki yakıtlardan elde edilen buharla çalışanlarına buharlı santrallar, gaz türbinleri ile elektrik üreten santrallara gaz türbinli gazlar, gazlardan magneto hidrodinamik yöntemle (MHD) elektrik üreten santrallara MHD santrallar, dizel-generatör grupları ile elektrik üreten santrallara dizelli santrallar, nükleer enerjiden yararlanarak elektrik üreten santrallara nükleer santrallar veya atom santralları ve jeotermal kaynaklardan elde edilen buharla elektrik üretilen santrallara da jeotermal santrallar denir.

ELEKTRİKLE ATEŞLEME, Elektrik üreten (manyeto) ateşleme makinesi, elektrikli kapsül, ateşleme kabloları, devre muayene cihazı (galvanometre) vb. ateşleme ile ilgili alet ve edevat kullanılarak yapılan ateşleme.

 

 

 

 

 

ELEKTRİKLİ FIRINLAR, Elektrik akımın-dan yararlanılarak cevherin veya metalin ergi-tilmesinde kullanılan (dirençli-, arklı-, indüksi-yonlu-, yüksek frekanslı-) fırınlar. —> şekil

 

 

 

 

 

ELEKTRİKLİ KAPLAMA, (Elektrolitik kaplama), Elektrik akımı yardımıyla bir yüzeyin metalle kaplanması işlemi.—> şekil, (Cu SO4) çözeltisi içeren, tipik bir elektrikli kaplama (düzeni) devresi. Metal kaplama işlemi hem iletken yüzeylere (metaller), hem de iletken olmayan yüzeylere (plastik, tahta, deri) uygulanabilir. —> Elektriksiz kaplama, Kaplama, Elektrotipi, Galvanoplasti.

ELEKTRİKSİZ KAPLAMA, Metal, plâstik, tahta, deri vb. malzemelerin denetimli otokatalitik indirgeme yöntemi ile kalın katmanlarla kaplanması işlemi. İletken olmayan yüzeyler, böyle bir işleme alınmadan önce grafitle veya iletken vernikle kaplanarak elektriksiz kaplama ya da buharla kaplama gibi işlemlerle iletken duruma getirlilir. —> Elektrikli kaplama, Kaplama, Elektrotipi.

 1944’de A. Brener ve G.E.Riddell tarafından geliştirilen bu yöntemde malzemelerin yüzeyi bakır, nikel, gümüş, altın ve palladyum gibi çeşitli metallerin kimyasal banyolar içinde çökeltilmesi ile kaplanır. Ayna yapımında da aynı işlemden yararlanılır.

 

 

 

 

 

 

 

 

ELEKTRİKLİ KALIPLAMA, —> Galvano-plasti.

ELEKTRİKLİ KAPSÜL, İçinde bir direnç teli (resistans), hassas kimyasal patlayıcı bulunan ve ağzı rutubet geçirmez bir madde ile sıkılanmış kovan ve birer ucu kovanın içindeki resistansa bağlı iki ateşleme telinden ibaret detanatör —> şekil. Elektrikli kapsüller tek, seri, paralel ve karışık bağlanarak ateşleme manyetosu veya herhangi bir elektrik üretecinden verilen ceryanla ateşlenir —> şekil. Elektrikli kapsüller kullanma amacına göre adi, gecikmeli (saniyeli ve milli-saniyeli) kapsül olarak imal edilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ELEKTRİKLİ LOKOMOTİF, Ocak içinde demiryolu boyunca çekilmiş bir doğru akım enerji hattından aldığı güçle çalışan lokomotif.

ELEKTRİKLİ PARLATMA, Metal bir yüzeyin düzleşmesini sağlayan elektrokimyasal işlem. Metal bir cisim bir elektroliz tepkimesinde anot olarak kullanılarak, üzerindeki pürüzlerin giderilmesi ile yüzeyi düzleştirilir. Elektrikli parlatma, —> Elektrikli Kaplama işleminin tersidir ve elektrolitik parlatma olarak da adlandırılır.

ELEKTRİK METODU, 1) Cevher yataklarında kimyevi değişikliğe uğrayan cevher muhtevasından doğan yeryüzündeki elektriki gerilim farklarının ölçülmesiyle cevherin varlığının saptanmasına yarayan jeofizik maden arama metodu. 2) Formasyonlar veya cevherlerin farklı dirençlerinden dolayı, verilen elektrik akımını farklı geçirmesi esasından hareketle cevherin saptanması esasına dayanan jeofizik maden arama metodu.

ELEKTRİK SONDAJI,—> Jeoelektrik maden arama metotları.

ELEKTROFİLTRE, Bir elektrik alanı içerisinde 0,01-10 mikron iriliğindeki tozları tutmada kullanılan toz ayırma cihazı.

ELEKTROLİT, 1) Metallerin elektrolizle ayrılmasına müsait solüsyon. 2) Elektrik akımı ile ayrılabilen kimyasal bileşik.

Genel anlamda, iyon denen artı ve eksi yüklü parçacıklara ayrışarak, elektrik akımını ileten madde. Artı yüklü iyonlar elektrik devresinin eksi kutbunda (katot), eksi yüklü olanlar ise artı kutbunda (anot) toplanarak boşalır. Elektrolitlerin en iyi bilinen örnekleri, su ya da alkol gibi çözücülerde çözünerek iyonlara ayrılan asitler, bazlar ve tuzlardır. Tuzların birçoğu, örneğin sodyum klorür, herhangi bir çözücü olmadan eridiğinde yine elektrolit gibi davranır. Ayrıca, gümüş iyodur gibi bazı tuzlar katı durumdayken de elektrolit özelliğindedir.

ELEKTROLİTİK BAKIR, —> Yüksek kalite bakır.

ELEKTROLİTİK KAPLAMA, —> Elektrikli kaplama.

ELEKTROLİTİK PARLATMA, —> Elektrikli parlatma.

ELEKTROLİZ, Elektrik akımı yardımıyla, bir sıvı içinde çözünmüş kimyasal bileşiklerin ayrıştırılması işlemi. Bu değişiklik, maddenin elektron vermesinden (yükseltgenme); ya da almasından (indergenme) kaynaklanır. Elektroliz işlemi, elektroliz kabı ya da tankı denen bir aygıt içinde uygulanır. Bu aygıt, çözünerek artı ve eksi yüklü iyonlara ayrılmış bir bileşiğin (—> Elektrolit) içine birbirine değmeyecek biçimde daldırılmış iki elektrottan oluşur. Elektrotlar bir akım kaynağına bağlandığında meydana gelen gerilim (elektriki alan), iyonları karşıt yüklü elektroda (kutup) doğru hareket ettirir. Karşıt kutupta yükünü dengeleyen atom veya moleküller elektrotta çökelir veya elektrolit içindeki moleküllerle yeni  reaksiyonlara girer. Yeni reaksiyona girme meyli  daha fazladır. Örneğin  sofra tuzu içeren elektrolitte anotta klor açığa  çıkarken nötr sodyum atomları su moleküllerini etkiliyerek katottan hidrojen açığa çıkmasına sebebolurlar ve elekrolitte sodyumhidroksit oluşur.

Elektroliz konusundaki 1800 yılında Carlisle  ve Nicholson,1807 yılında Davy ve 1833 yılında  Faraday’ın keşifleri ve, 1887 yılında Arrhenius tarafından geliştirilen iyon teorisi, zamanımızın atom fiziğine temel teşkil etmişlerdir.

ELEKTROMANYETİK SİKLON, —> Santrıfüjlü ayırıcılar.

ELEKTROMETALURJİ, Elektrolitik ve elektrotermik yollarla cevherlerden, konsantre-lerden ve yarı mamullerden metallerin ve alaşımlarının elde edilmesi işlemi. Elektrolitik yöntemde ilk önce cevher, metallerin suda eriyen tuzlarına dönüştürülür; asit ilavesinden sonra elektroliz yolu ile metal unsuru katotdan saf olarak veya tuzlarla muamele edilmiş metal bileşiği elektrik akımı ile eritilerek yine elektrik akımı yardımı ile katotdan metal olarak elde edilir.

Bakır, çinko, kadmiyum, kobalt ,krom, manganez ve nikel gibi metaller çoğunlukla bu yöntemle üretilir. Bazı metaller sulu çözeltilerde yıkanarak zenginleştirilmeden doğrudan indirgenerek elde edilir. Aluminyum, berilyum, kalsiyum, lityum, magnezyum ve sodyum bu yöntemlerle üretilen başlıca metallerdir. Elektrotermik izabe yönteminde metaller ve alaşımları, arklı veya endiksiyonlu elektrik fırınlarında ergitme ve redükleme işlemleri sonucu elde edilirler.

Elektrometalurji terimi, ayrıca çeliğin ve öteki bazı metallerin üretiminde ve arıtılmasında kullanılan —> Elektrikli fırınlar’da gerçekleştirilen elektrotermik işlemleri de kapsar. —> Hidrometalurji, Ergime.

ELEKTROTERMİK İŞLEM, Malzemenin içinden elektrik akımı geçirilmesi yoluyla ısıtılmasına (ergitilmesine) dayalı olarak gerçekleştirilen metalurji işlemi. —> Elektrometalurji, Elektrikli Fırınlar, Ergime.

ELEKTROTERMİK İZABE, —> Elek-trometallurji.

ELEKTROTERMİK YÖNTEM, —> Elektrometalurji.

ELEKTROTİPİ, 1) Kabartma ya da tipo baskıda baskı levhalarının hazırlanmasında kullanılan elektrikli kaplama yöntemi. 2) Baskı levhası kopyalarının çıkartılmasında uygulanan bir galvanoplasti işlemi. —> Galvanoplasti, Elektrikli kaplama, Elektriksiz kaplama, Kaplama.

ELEKTRONİK BEYİN, —> Bilgisayar.

ELEKTRONİK FÜNYE, Biri ateşleyici diğeri proğramlanmış komuta ünitesinden oluşan ve patlayıcının infilakini başlatan iki elementli sistem. Komuta ünitesi dijital tip bir analog fazı ve ateşleme sisteminden oluşur. Analog faz bağlantı kablolarından alınan sinyali işleyerek hazırlar ve dijital faza gönderir ki bu da sinyali yorumlar ve sistemi başlatan gecikme zamanını üretir.

ELEKTRONİK GECİKMELİ KAPSÜL, Dinamit AG firması tarafından geliştirilmiş sistem içinde, kumanda ve programlama üniteleri vasıtasıyla, içerdikleri zaman aralıklarının (2-100ms) katı kadar gecikme verebilen, entegre ateşleme devresi içinde programlanabilir “ gecikmeli elektronik kapsül”. —> şekil, Kapsül.

Entegre ateşleme devresi kullanımı; patlatma sonucu oluşan titreşimin azalması, kazı yapılan malzemenin parça büyüklüklerinin kontrolü, şev yüzeyinde düzgün bir profil elde edilmesi gibi olumlu sonuçlar vermektedir. Kapsüle verilmesi istenen gecikme aralığına bağlı olarak programlama ve kumanda devresindeki kuars kristalinin gönderdiği sinyaller, elektronik kapsül devresindeki osilatör tarafından yapılan impuls sayımı ile algılanır. Bu kapsüllerin bağlantısı diğer kapsüllerde olduğu gibidir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ELEKTRONİK TAKEOMETRE, Açıları ve uzunlukları elektronik olarak ölçen takeometre.

ELEKTROSTATİK AYIRMA, Statik elektrikle yüklü bir elektriki alanda ayırma ve zenginleştirme işlemi.

ELEKTROSTATİK FİLTRE, Hava ve gaz içerisindeki tozu elektrostatik yükle toplayarak çökeltme prensibi ile çalışan toz tutma tesisi.

ELEKTROTERMİK İZABE, —> Elektro-metalurji.

ELEME, Ürünleri tane boyutlarına göre ayırmak için uygulanan, kuru veya yaş olarak yapılan, sınıflandırma işlemi. Elemede üstte kalan kısma elek üstü, alta geçene de elek altı, elek üstünde kalan ufak ve elek altına geçen iri parçalara da yanlış oturmuş maddeler denir. —> Elek.

ELEME RANDIMANI, Eleme sırasında elek altına geçen malzeme miktarının elek altına geçmesi gereken malzeme miktarına oranının (%) olarak ifadesi. Elenen malzemenin tanelerinin birbiri üzerine binmesi, kayması, sıkışması, eleğe veya taneye yapışması yüzünden tanelerin büyümesi ve elek deliklerinin küçülmesi gibi nedenlerle elek altına geçmesi gereken tanelerin elek üstünde kalması dolayısı ile eleme randımanı düşer. Eleme randımanı elek randımanı diye de söylenir. —> Elek analizi.

ELEVATÖR, 1) 70½’nin üzerinde veya düşey olarak yukarıya, taneli mal taşınmasında kullanılan kepçeli düzen. 2) Norya.

ELMAS, Saf karbondan ibaret kübik sistemde kristalleşmiş mineral. Özgül ağırlığı 3,51-3,53, sertliği Mohs skalasına göre 10, gem ve sanayi elması şeklinde cinsleri olan kıymetli bir taş. Sanayi elması (boarts) kesici aletlerde, bilhassa sondaj matkaplarında kullanılır. Ayrıca ballas, karbon, karbonado, siyah elmas ve sentetik cinsleri de mevcuttur.

ELMAS CİLA, Saydam minerallere özgü cila olup elmas görünümü verir. Bu cila oynak cila sayılır ve “ Oynak Cila “ da denir. —> Minerallerin parlaklığı.

ELMAS KRON, Matriksine çeşitli karat, tane iriliği ve kalitede elmas yerleştirilerek muayyen bir standarda göre imal edilmiş karot numune alabilen sondaj (matkap) ucu. —> şekil.

 

 

 

 

 

ELMASLI SONDAJ, Kendine mahsus takımları elmas veya vidya kron kullanılarak sert ve aşındırma özelliği fazla olan formasyonlarda ve genellikle devamlı numune alınarak yapılan sondaj işlemi. Metodu ilk bulan bir İsveç mühendisine atfen Craelius (Kreliyus) sondajları da denir, genellikle dünya üzerinde bu isimle tanınır.

EL TAKIMI, Kazmacı ustasının iş aracı olarak kullandığı balta, testere, kazma, varyos vb. el aletleri. —> şekil

 

 

 

 

ELUVİAL CEVHER YATAKLARI, Meka-nik ve fiziki etkiler altında, fakat yerinde teşekkül etmiş yani taşınmamış, cevher yatakları.

ELYAF OPTİĞİ, Fiber optik de denir. Işığın, saydam kılcal lifler ya da çubuklar tarafından taşınmasını konu alan fizik dalı. Işık bu tür bir malzemeye bir uçtan girer, malzemenin çeperleri tarafından tümüyle içeri yansıtılır ve böylece ilerleyerek diğer uçtan dışarı çıkar. Işığın başka yöntemlerle ulaştırılmadığı yerlere, (tıpta, insan vücudunun iç bölümlerinin incelenmesinde, teknikte; ışığın köşelerden dolaştırılarak) iletilmesinde bu tür elyaftan yararlanılır. Bu teknikte çapları 5-100 mikron (0,005-0,1mm) arasında değişen cam ya da plastik liflerden binlercesi demetler halinde bir araya getirilir.

 

 

 

EMAN, Radon içeriğinin birimi= 10-10 curie / lt. Radyoaktif termal kaynaklarda 10-10 ila 10-6  curie / litre radyaktivite yoğunluğu mevcuttur.

EMAY, Bazı maddeleri korumak, belirli bir parlaklık kazandırmak veya boyamak için kullanılan, saydam veya donuk, cama benzeyen cila.

EMAYE, Üzeri —> Emay ile kaplanmış olan. —> Mine işi.

EMİCİ PERVANE, —> Vantilatör.

EMİLEN HAVA, basınçlı hava elde eden veya basınçlı hava ile çalışan makinelerle ilgili hesaplamalarda kullanılan 736 mm cıva basıncı ve 20½C’daki serbest havanın m3 miktarı. 1 m3 serbest hava = 1,109 N m3 havadır. —> Norm m3 hava.

EMİSYON, 1) (Çevre) Yakıt ve benzerlerinin yanması ile; sentez, ayrışma, buharlaşma vb. işlemlerle; maddelerin yığılması, ayrılması, taşınması ve bu gibi diğer mekanik işlemler sonucu bir tesisten atmosfere yayılan hava kirleticiler. 2) (Ekonomi) Bir ülkede; fiktif ve nominal olmak üzere birçok değerin dolanıma (tedavüle) çıkarılması, başka bir deyişle, kâgıt paraların, tahvil ve bonoların, hisse senetlerinin yeni bir değer olarak ilk kez piyasaya arz edilmesi.

EMNİYET, Bütün endüstri dallarında, özellikle madencilikte, her türlü işi, can ve mal güvenliği altında yapabilmek için gerekli olan tüm önlemlerin alınması.

EMNİYET CAMI, Kırıldığı zaman, parçaları çok kesici olmadığı için derin yara açmayan bir cam türü olup prese cam ve tavlanmış cam olmak üzere iki çeşidi vardır. —> Tavlanmış Cam, Securit Camı.

EMNİYET FİTİLİ, —> Saniyeli fitil.

EMNİYET HALATI, Vinç ve varagellerde arabanın kancalanmış olduğu halattan kurtulması halinde aşağı kaçmasını önlemek amacı ile çekilen veya aşağıya bırakılan araba veya arabaların üzerinden aşırılıp son arabanın arka kancasına takılmak üzere hazırlanmış, bir ucu vinç veya varagel halatının koşum takımına bağlı diğer ucu koç boynuzu kanca ile teçhiz edilmiş ek halat.

EMNİYET KATSAYISI, 1) Bir sistemi etkileyen dış kuvvetlerdeki ve uygulanan gerilimlerdeki belirsizlikler, işletme esnasında yük sınırının aşılması, işletme esnasındaki dalgalanmalar, malzeme özelliklerinin saptanmasındaki belirsizlik ve hatalar, malzemenin strüktür kusurları, teorik formdan sapmalar, ölçülerin tutturulamayıp altında kalması, imalat hataları, işletme sırasındaki aşınma, korozyon vb. sebeplerden doğacak beklenmedik ve istenmeyen olayları önlemek amacıyla ihdas edilmiş ve yaygın kullanımı olan sayı. Saptanması, tecrübeye göre ve konstrüktörün takdiriyle olmakla birlikte çok defa resmi olarak kesinleştirilmiştir. 2) Bir sistemde uygulanan elastik sınır yükünün en büyük yüke oranı. Bu oran daima 1’den büyüktür. 3) Güvenlik katsayısı. 4) Emniyet emsali.

EMNİYET KEMERİ, İstihraç kuyusu, hava bacası, sondaj kulesi vb. yüksek ve tehlikeli yerlerde çalışan personelin beline takılan kancalı ve kancası sağlam bir iple sabit ve sağlam bir noktaya bağlanan kemer.

EMNİYET LAMBASI, 1) Patlayıcı gaz ortamında emniyetle kullanılabilen ve grizu miktarını ölçmeye yarayan, yakıt olarak saf benzin kullanan özel ocak lambası. —> şekil Bu lambada bulunan kafesler esas itibarı ile lamba aleviyle meydana gelen ısıyı sür’atle dağıtır. Böylece lamba alevi dışarıda patlayıcı gaz ortamına sirayet etmez. Lambaya hava girişini sağlayan bilezikte de kafesler bulunur. Lamba, lamba camı, kafesler ve hava giriş bileziği arasında amyant contalar kullanılır. Emniyet bakımından ocak lambalarında, ocak içinde açılmalarını önlemek için birer mıknatıslı kilitleme tertibatı bulunur. Emniyet lambalarını ocakta açmadan emniyetli bir yerde yakmak için çakmak tertibatlı olanları da vardır. Emniyet lambasını kısmak suretiyle havadaki metan nisbeti ölçüldüğü gibi, yanan bir lambanın durduğu yerde alevinin yükselmesi de ani metan intişarını işaret eder (Grizu muayenesi). 2) Benzinli lamba.

Ocaklarda emniyet lambası yerine akustik ve optik sinyal veren ve digital göstergeli metan ölçme cihazları da kullanılır. Katarların son arabasına emniyet için kırmızı ışık veren akülü lamba takılır.

 

 

 

 

 

 

 

EMNİYETLİ PATLAYICI MADDE, Grizulu ocaklarda kullanılan ve patlaması sırasında düşük ısı yapan patlayıcı madde (Grizotinklorür). —> Patlayıcı madde, EK 12-E.

EMNİYET MANDALI, Kör kuyu ağızlarında; kafes olmadığı zaman, vagonların kuyuya düşmesini önleyen ve ray ucuna konulan mekanizma. —> şekil Bu tertibat sayesinde kafes olmadığı zaman vagon kuyuya sürülemez.

 

 

 

EMNİYET MAŞASI, 1) Somunun açılmasını önlemek için somuna ve cıvata miline delinmiş deliğe çakılıp ucu açılan maşa. 2) Kopilya.

EMNİYET ŞAPKASI, —> Baret.

EMNİYET TERTİBATI, İnsanları kazadan korumak için önceden hazırlanmış tertibat. Madencilerin kuyudan aşağıya inip yukarı çıkmasını sağlayan kafesin, halatın kopması halinde düşmeden kayıta tutunup kalmasını sağlayan düzen de (—> Paraşüt) bir emniyet tertibatıdır. Emniyetle durma tertibatı olan ocak arabası veya kafese, emniyet arabası ve emniyet kafesi denir.

EMNİYET TOPUĞU, Madencilik çalışmaları nedeniyle kazı sonucu yeraltında veya yerüstünde oluşacak tüm tehlike ve hasarları önlemek ve yapılan yeri emniyetli bir şekilde tutmak veya üretim yerine ramble malzemesinin akmasına mani olmak veya tahkimata yardımcı olmak gayesi ile tavanda veya yanlarda bırakılan cevher veya kömür blokları. Bu topuklar ileride tamamen veya kısmen alınabilir. —> Askıda bırakılan topuk. Kuyu topuğu.

EMNİYET VALFI, Pompalarda basınç kısmına ayarlanarak yerleştirilen ve verici hortumu aşırı basınca karşı koruyan özel düzen.

 

 

 

 

 

 

 

EMNİYET ZİNCİRİ, Bir araba katarında, kanca boşalması halinde, arabaları birbirine veya lokomotife bağlı tutabilecek zincir.

EMPERMEABL, 1) Su geçirmeyen. 2) Geçirimsiz.

EMPRENYE ETME, 1) Bir ortamın veya bir yüzeyin kendinden başka maddeleri üstüne ya da içine çektirilmesi için yapılan işlem. 2) Madencilikte veya bayındırlık işlerinde bir araziye, toprak ya da kum tabakasına bağlayıcı bir akışkanın sızdırılması yani enjekte (enjeksiyon) edilmesi. 3) Emprenye.

EMPRENYE KRON, Matriksine elmas tozu karıştırılarak imal edilmiş sondaj kronu.

EMPREVÜ, 1) İşletme bütçesinde tespit edilmemiş fakat işin gereği uygulama zorunluğu doğan işlem. 2) Öngörülmeyen. 3) Gayri melhus.

EMÜLSİYON, Bir sıvının başka bir sıvı içinde damlacıklar halinde dağılmasından (dispersiyon) oluşan sütsü karışım. Sulu solüsyon ve fuel oil birbirlerine karıştırılamaz olduklarından, sıvı ayrışmasına karşı emülsiyonlaştırıcı bir madde ile durağanlaştırılır. Sulu faz, mikroskopik damlacıklar halinde askıda duran oksitleyici tuzların bir solüsyonu tarafından oluşturulur. Fuel oil ise, organik faz indirgeciyi bileşen işlevini yapar. Esasta emülsiyonlar ANFO’ya benzer bir karışımdır. Ancak, oksitleyici içeren küçük su damlacıklarının yağ ile çevrelenmiş olması, bileşenler arasında sıkı bir temas sağlar ve onun patlama gücünü artırır. Buna ek olarak etkin bir su direnci de kazanılır, çünkü damlacıkların etrafını yağ kapladığından sulu fazda nitrat tuzlarının önemli miktarda çözünmesi önlenir. —> Mutlak ağırlık gücü, Mutlak hacim gücü, Enerji faktörü, Nisbi hacim gücü. Emülsiyon patlayıcı maddeler.

EMULSİYON PATLAYICI MADDELER, Nitrogliserin bazlı dinamitler ve teknik amonyum nitrat bazlı amonyum nitrat, fuel oil (ANFO) karışımı olan; sulu deliklerin patlatılması için son zamanlarda geliştirilen ve açık işletmelerde kullanılan EMULİT VE EMULAN tipi patlayıcı maddeler. —> Çizelge s. 108.  EMULİT, patlatma deliklerinde ANFO’nun altına dip şarj olarak kullanılır. EMULAN, ANFO ile EMULİT’in karışımından oluşan bir patlayıcı maddedir.  —> Emülsiyon.

ENDÜSTRİYEL HAMMADDELER, Metalik özellik göstermeyen atomları, ana unsur olarak içeren, metallerin aksine elektron alarak molekül şekline dönüşen ve ekonomik değeri olan bütün mineral ve kayaçlar.

ENDÜSTRİYEL REZERV, 1) Doğu bloku ülkelerinde kullanılan bir rezerv tanımı. Yine Doğu bloku ülkelerinde tanımlanan bilanço rezervinin jeolojik ve teknik nedenlerle işletme sırasında ortaya çıkacağı saptanan kayıpların çıkarılmasından sonra geri kalan ve ulusal ekonomi açısından yararlanılabilecek nitelikte olan rezerv kısmı, yani yeryüzüne çıkarılarak fiilen yararlanılabilecek rezerv.

ENDÜSTRİYEL TASARIMLAR,  —> Patent.

ENERJİ, Fiziki sistemlerin (Cisim, molekül, atom vb.) cismin, yerçekimine karşı yükseltilmesine benzer şekilde, iş yapma veya ısı verebilme yeteneği, özelliği. Enerjinin ölçüsü, yapılan iştir. Enerji çeşitlerinden mekanik enerjinin birimi erg (din.cm), mkg (m.kp), ısı enerjisi birimi, cal, elektrik enerjisinin birimi jul (10 erg), watt’dır. Manyetik enerji, kimyevi enerji, atom enerjisi, ışın enerjisi, vb. enerji şekilleri olmakla birlikte kainatta enerjinin hiçbir zaman kaybolmadığını, ancak bir şekilden diğerine dönüştüğü kabul edilir. (Genel Enerji Kanunu).

ENERJİ FAKTÖRÜ (EF), Patlayıcı emülsiyonların güçlerini değerlendirebilmek için gerekli parametrelerden biri olup; bir metreküp kayacı parçalamak için gerekli kalori miktarını ifade eder. EF, —> Mutlak ağırlık gücü ile; patlatmada kullanılan patlayıcı ağırlığının patlatılan kayacın toplam hacmi oranına çarpımı ile bulunur ve Kcl/m2 olarak ifade edilir.

ENERJİ KAYIPLARI, Kullanılan makine, cihaz ve tesislerde tüketilen veya enerji şekline dönüştürülmek istenen mevcut enerjinin, istenmeyen diğer enerji şekillerine dönüşen veya hiç yararlanılamayan kısımları. Enerji kayıplarını azaltmak, binaların izolasyonu, buhar kazanlarında besleme suyunun ekonomizörle ön ısıtılması, izabehane tesislerinde artık ısı kazanı kurulması, elektrik enerjisinin kompanze edilmesi vb. tedbirlerle sağlanır.

ENFRARUJ, 1) Işık spektrumunda görülen kırmızı ışığın ötesindeki yüksek dalga boylu, görülmeyen, sadece ısı etkisiyle kendini belli eden ışın. Kurutmada, pişirme fırınlarında, lak ve emaye işlerinde, ilmi araştırma fotoğraflarında kullanılır. 2) Kızılötesi.

ENİNE PROFİL, —> Prof nivelmanı.

ENJEKSİYON, 1) Kuyu kazısı veya galeri açılması sırasında alında rastlanan sulu veya çürük formasyonların geçilebilmesi için bir sistem dahilinde delinen deliklere reçine, sulu çimento veya manyezitli bağlayıcılar vb. kimyasal maddeler zerketmek suretiyle arazideki, basınç veya atımlardan dolayı oluşmuş yarık ve çatlakları ve taneler arasındaki boşlukları doldurmak suretiyle su geçirmeyen veya sağlam bir zon oluşturarak ilerlemeye devam olunması imkanını sağlamak için yapılan işlem. —> şekil (a) Galeride, (b) Kuyuda. Enjeksiyon işlemi genel olarak ilerleme durdurulmak suretiyle yapıldığı gibi, galeri çalışmalarında enjeksiyon deliklerinin delinmesi için özel cep hazırlanarak enjeksiyon zonu devamlı olarak alından ileride tutulmak suretiyle, ilerleme durdurulmadan da yapılabilir. Ayrıca enjeksiyon işini ucuza mal etmek için su ihtiva eden arazinin durumuna göre çimento ile birlikte enerji santrallarının uçucu külü, (su emmek suretiyle hacmi genişlemesi bakımından) hızartalaşı, arpa, vb. maddeler de gönderilebilir. Kılcal çatlakların enjeksiyonunda ise çok ince taneli çimento veya kimyasal maddelerden yararlanırılır.

 

 

 

 

 

 

ENJEKSİYON METAMORFOZ, —> Kontak metamorfoz.

ENKLİNOMETRE (ENKLİMETRE), Meyil açısı ölçmeye yarayan açıölçer. Genellikle pusula ile birlikte kullanılır.

 

 

 

ENTEGRE DEVRE TOPOGRAFYASI,  —> Patent.

ENTERFEROMETRE, Optik gaz detektörü.

 

 

 

ENVANTER, 1) Herhangi bir kurum ve şahsa ait mevcut alacak (aktif) ve borçların (pasif) belirli bir tarihte teker teker miktar ve değerlerini takdir etme. 2) Bir işletme veya şahsın eksersiz denilen belli bir süre sonundaki mevcut alacak ve borçlarıyla bu süre içinde elde etmiş olduğu sonucu kestirebilmek üzere yapmak zorunda olduğu sayım, kontrol ve düzenleme gibi işlemlerin bütünü. 3) Mizanlarda kayıtlı hesap bakiyelerinin temsil ettikleri mevcutların gerçek miktar ve değerlerini veya şahısların borç ve alacaklarını göstermek üzere muhasebenin iç ve dışında yapılan sayım ve kontroller. 4) Belirli bir tarihte, bir tacirin, malik oldukları ile borçlu olduklarının değerlendirildiği dökümlü cetvel.

ENVESTİSMAN, Halihazırda tasarruf edilmesi mümkün olan üretim vasıtalarının bilhassa toprak ve insan gücünün, gelecekte kullanılması mümkün üretim vasıtalarına çevrilmesi. 2) Sermaye teşkili. 3) Yatırım.

Ep DEĞERİ, —> Hata faktörü.

EPİGENETİK MADEN YATAKLARI, Kendini çevreleyen kayaçtan sonra teşekkül etmiş olan maden yatakları. Bu tip maden yatakları, mağmadan veya yeryüzünden gelen suların taşıdıkları maden (mineral) eriyiklerini çatlak veya boşluklara bırakmaları sonucu meydana gelir.

EPİSANTR, 1) Deprem odak noktasının tam üzerine rastlayan yer yüzeyindeki nokta, —> şekil yani deprem odak noktasının yeryüzündeki izdüşümü. 2) Depremin merkez üssü. Episantr gözlemsel ya da araçsal episantr olmak üzere ikiye ayrılır.

 

 

 

 

EPİTERMAL, Derin arz kabuğu içine yerleşmiş mağma kütlesinden ve hidrotermal mağma kütlesinden  çıkıp hidrotermal zonun uzantısı durumunda yani arz yüzeyine yakın kısımlardaki çatlak ve boşluklara yerleşen ve hidrotermal olarak muayyen mineralleşmeyi içeren zon.

ERGİME, Katı hâlde bulunan bir cismin ısıtılma sonucu katı hâlinden, sıvı hâline geçmesi. Katı bir cismin sıvı hâline geçebileceği sıcaklık derecesine o cismin “ Ergime noktası” ; diğer bir ifade ile; ergime noktası, bir katının katı durumdan sıvı duruma geçmeye başladığı ve ergime sona erene kadar koruduğu sıcaklık derecesi. Ergime noktasına kadar ısıtılmış bir katının aynı sıcaklıkta sıvı hâle geçmesi için verilmesi gereken ısıya “ Ergime ısısı”; donmak suretiyle katı hâle gelmiş bir sıvının, sıvı duruma geçmesi veya bir maddenin herhangi bir sıvı içinde çözünerek sıvının bünyesine girmesi hâline “ Erime”; içinde katı bir madde erimiş sıvıya da    “ Eriyik” denir.

ERGİME ISISI, —> Ergime.

ERGİME NOKTASI, —> Ergime.

ERİTİCİ, 1) Cevher içinde bulunan yabancı maddelerin kolay erimesini sağlamak amacı ile izabede kullanılan, katkı maddeleri. 2) Flaks.

ERİYİK, —> Ergime.

ERGONOMİ, İnsan çalışmasının bilimi, yani insan ve çalışma çevresi arasındaki ilişkinin bilimsel yönden incelenmesi. Bu bilim insanın kendine özgü niteliklerini, yeteneklerini araştırarak, işin insana veya insanın işe uyumlandırılması için gereken koşulları bulmaya çalışır.

ERKEK TAHLİSİYE (TAP), Konik ve ortası delik çelik parçasının çevresi, diş açmaya elverişli kesici dişler ve diş açma sırasında oluşan metal talaşlarını uzaklaştıran boyuna yivlerle teçhiz edilmiş ve yüzey sertmeşmesine tabi tutulmuş sondaj takımı. Tahlisiyenin konikliği öyle ayanl anmıştır ki kurtarılacak kopmuş tijin her konumunda ve manşonda diş açılabilir. Erkek tahlisiyenin çevresinde şekildeki gibi bazan kılavuz parçası da monte edilmiş olabilir.

 

 

ERKEN BAŞLAMA ZAMANI, —> şebeke planlaması.

ERKEN BİTİRME ZAMANI, —> şebeke planlaması.

ERKEN KRİSTALİZASYON, —> Kristalizasyon diferansiyasyon.

EROZYON, Yağmur, akarsu, rüzgar vb. eksojen (dış) olayların yeryüzünde yaptığı aşındırma.

ESİR MADENLER, ( Captured Mines ) Madencilikte kullanılan bir deyim. Kendi elinizdeki bir madenin değeri düşmesin diye size rakip olacak maden yataklarının işletilmesini önleme. Bu engelleme; bazen o madenlerin ruhsatlarını büyük vaatlerle alıp, başkalarının eline geçmesini önlemek ve daha sonra çeşitli bahanelerle maden yatağının atıl bırakılması şeklinde gelişiyor.

Yaratılan bahanelerin arasında en uygun olanları;

maden yatağında yeterli rezervin veya gerekli kalitenin olmadığını iddia etmek,

Çeşitli siyasal, ekonomik veya teknik baskılarla maden yatağının (esir madenin) işletilmesini önlemek şeklinde oluyor.

ESKİ, —> Eski imalat.

ESKİ HURDA, Çeşitli kullanım alanlarında ömürlerini doldurmuş alüminyum parçalarını tanımlayan ve alüminyum sektöründe kullanılan bir terim. —> Yeni hurda.

ESKİ İMALAT, 1) Kömürü veya cevheri alınmış ve sonra göçmeye bırakılmış veya ramble edilmiş ocak kısmı. 2) Eski.

ESNEK BAĞ, —> Elastik tahkimat.

EŞDEĞER ALAN, —> Muadil ocak açıklığı.

EŞİKLİ OLUK, Küçük boyutlu olan ve tabaka halinde akan tanelerin yataya yakın sabit bir yüzey üzerinde ve akışkan ortam içinde özgül ağırlık farklarına göre ayrılmalarını sağlayan ve bir oluk içerisine yerleştirilen eşiklerden oluşan bir ayırıcı. Eşiklerin ön tarafında suyun eşiğe çarpmasıyla meydana gelen türbülanslı akış, engelli çöküş koşullarını oluşturduğundan ağır mineraller eşik dibinde toplanırken, hafif mineraller su ile birlikte akar. Besleme belirli aralıklarda durdurulur ve eşik dibindeki ağır mineraller alınır.Eşikli oluklarda eğim, su tabakası kalınlığı, eşik yüksekliği ve pülp yoğunluğu ayırmayı etkileyen faktörlerdir. —> şekil

 

 

 

 

EŞİT DAYANIKLI ÇUBUK, Kendi ağırlığı da dikkate alınarak, bütün kesitleri üzerindeki gerilimleri aynı olan çubuk.

EŞİT HATALAR BOYUTU, —> Ayırma boyutu.

EŞİT ŞEKİLLİ MİNERALLER, —> İzomorf mineraller.

ETA (  Estimated time of arrival) , Deniz taşımacılığında kullanılan ve geminin tahmini varış tarihini belirten terim.

ETAJ, 1) Yeraltı ve yer üstü işletmelerinde ihzarat veya üretim yapılan seviyeler. 2) Ocakkatı. 3) Kat.

ETİAL, Seydişehir Alüminyum Tesisleri’nde üretilen ve içerisindeki Al, Fe, Si, Cu, Zn, Ti gibi metallerin miktarına göre değişik numaralarla belirlenen iletken ve saf alüminyum rümuzu. Etial-5 içerisinde % 99.50 Al, en çok % 0.40 Fe, % 0.25 Si, % 0.05 Cu, % 0.05 Zn, % 0.04 Ti bulunur. Etial-7 içerisinde en az % 99.70; Etial-3 içerisinde ise % 99.30 alüminyum bulunur.

ETİBOR- 48, Etibank Kırka tesislerinde üretilen, B2O3 içeriği % 48 olan rafine sodyum penta borat.

EXOLEN, —> Korund.

EXW (EX WORKS - İŞYERİNDE TESLİM), Malların satıcı tarafından, satıcının kendi tesisinde (imalathane, fabrika, depo vb.) alıcı için hazır hale getirilmesiyle satıcının yükümlülüklerinin sona ermesini ifade eden, uluslararası ticaret terimi. Eğer aksine bir hüküm bulunmuyorsa, satıcı, malları alıcı tarafından sağlanan araca yüklemek ya da gümrük çıkış işlemlerini yerine getirmek zorunda değildir. Malların satıcının kuruluşundan alınarak istenilen yere götürülmesiyle ilgili bütün masraf ve riskler alıcıya aittir.

Alıcının malı ihraç etme durumunda, her türlü belgeyi ve masrafı kendisi karşılamak durumundadır. Alıcı eğer bir yabancı firma ise, o da yerli bir alıcı firma gibi hareket etmek zorundadır. (Incoterms 1990).

EYRDOKS (AIRDOX), —> Basınçlı hava ile patlama. Kardoks.

EZİLME ZONU, İçinde daha önce makaslama yenilmeleri meydana gelmiş, birkaç metre kalınlığa kadar çıkabilen şerit şeklindeki ezik kayaç kısmı. Ezilme zonları, aşınmamış kayaç kütlesi içinde düzensiz olarak bulunan ve gerilme boşalması olan bölgeleri simgeler. Bu zona “ makaslama zonu “ da denir.

 FAALİYET RAPORU, İktisadi faaliyet gösteren bir kuruluşun işletme bütçesine (iş programına) göre bir yıllık faaliyetini gösteren rapor. Faaliyet raporunda işletme bütçesinde öngörülen işler ile bunların gerçekleşme durumunun karşılaştırılması yanında kuruluşla ilgili iktisadi ve mali analizler de yapılır. —> İşletme bütçesi.

FAÇETA, Traş edilmiş bir taşın yüzeylerinden her biri (Faseta olarak da tanımlanır).

FARİN , İçerisinde %70 kalker ve %30 kil bulunduran ve çimento klinkeri elde edilmesi için hazırlanan hammadde. —> Marn’ın doğal olarak bu bileşime yakın olması durumlarında doğrudan çimento hammaddesi olarak kullanılır.

FAS (FREE ALONGSİDE SHIP - GEMİNİN BORDASINDA TESLİM), Belirlenen yükleme limanında malların gemi dogrultusunda rıhtıma ya da mavnaya yerleştirilmesiyle satıcının teslim yükümlülüğünün yerine getirildiği anlamına gelen, uluslararası ticaret terimi. Malın yukarıda belirtilen şekilde teslim edilmesiyle, mallara ilişkin herhangi bir kayıp ya da hasarın bütün masraf ve riskleri alıcıya aittir. FAS terimi, malların ihraç işlemlerinin alıcı tarafından tamamlanmasını öngörür. Alıcının bu tür işlemleri doğrudan doğruya ya da aracı kullanarak dolaylı biçimde tamamlamasının mümkün olmadığı durumlarda bu terim kullanılmamalıdır. Ayrıca bu terim, yalnızca deniz ya da nehir taşımacılığı çerçevesinde kullanılabilir. (Incoterms 1990).

FASETA, —> Façeta.

FASİYES, 1) Aynı yaşta farklı bünyedeki sedimanların konumu. İçinde yaşamış canlıları fosilleştirmiş, oluşumunun bütün şartlarını yansıtan bir kayacın bünyesi. 2) Çehre.

Petrografik durumu petrofasiyes, içinde yaşamış bitki ve canlılara göre biyofasiyes, geniş sahalara göre denizel, kontinental fasiyes, alt fasiyes grupları olarak sahil-, sığdeniz-, derin deniz fasiyeslerinden sözedilir. Tuzlusu-, çamurlusu-, rif-, tatlısu-, akıntı-, limnik-, lagüner-, buzul-, akıntıbuzul-, çöl fasiyesi adlı tâli fasiyeslerden bahsedilir. Bazı yazarlar, özel durumları için fasiyes özelliklerini yansıtan fasiyes isimlendirmeleri yapmışlardır: izotopik-, heterotopik-, izomezik-, heteromezik-, agresif-, defensif-, mineral fasiyesleri gibi.

FASON İŞLETME, İşlenecek ürünü konsantre olarak satın alan veya sadece işletme bedelini tahsil eden izabehane. İşlenecek malzeme; konsantre, hurda veya kırpıntı olabilir.

FAY, 1) Tektonik olaylar sonunda tabakaların kırılması veya kesilmesi sonucu meydana gelen kayma düzlemleri, zonları. 2) Arıza. Fay düzlemi (zonu) damar düzlemini kompartımanlara ayırdığı için damar düzlemi parçalanmış olarak devam eder. Faylar oluş şekline göre normal fay ve ters fay diye isimlendirilir. Fayın devamının bulunması gereken hatta, fay hattı denir. —> Kıvrım.

 

 

 

 

 

 

FAY ATIMI, Bir fay etkisi ile kesilen katmanın iki parçasının birbirine nazaran yer değiştirme mesafesi. Atılan parçanın yatay hareket mesafesine fayın yatay atımı, düşey hareket mesafesine de fayın dikey atımı denir.

FAY BREŞİ, Faylı arazide rastlanan ve fay zonunda bulunan breş.

FAY YÜZEYİ, Mermer işletmeciliğinde bir zeminin diğer bir zemin üzerinde kayma yüzeyi.

FAYDALANMA ORANI, ağır iş makinele-rinin fiilen yaptıkları iş saatinin, toplam mümkün iş saatine bölünmesiyle elde edilen oran.

FAYDALI MODEL, —> Patent.

FAYDALI REZERV, Mevcut ekonomik ve teknolojik şartlara göre hesaplanan rezervden işletme esnasındaki kayıplar ve işletilemeyecek kısımlar çıkarıldıktan sonra geriye kalan rezerv. Diğer bir deyişle; işletme projesi hazırlandıktan sonra bulunan rezervin isimlendirilmesi.

FAYDASIZ REZERV, Jeolojik yapının iyi bilinmemesi, bakir panoların iyi aranamamış olması, damarların isimlendirilememesi, eski işletme metotlarının kifayetsizliği, teknik imkansızlıklar, tavan veya taban damarlarının çalışılmayıp bırakılması, yangın, grizu, su basması vb. nedenlerle üst katlarda çalışılmadan kalmış olan rezerv.

FAZ, 1) Kimyevi ve fiziki bakımdan mütecanis bir sistemde, mekanik olarak diğer fiziki durumlardan ayrılabilen kısımlar. Suyun gaz, sıvı ve katı hallerinin herbiri bir fazdır. 2) Birbiri arkasından gelen değişikliklerin herbiri veya safhası. 3) Alternatif akımı taşıyan engel.

FAZLA ÇALIŞMA, 1) Belirli sebeplere ve şartlara bağlı olarak kanunda yazılı günlük çalışma süresinin dışında yapılan çalışma. 2) Fazla mesai.

FELDİSPAT, Doğal potasyum, sodyum, kalsiyum ve baryum alüminasilikatlar grubuna verilen ad. Feldispat mineralleri alkali içeriklerine göre; albit (Na Al Si3 O8), ortoz veya ortoklas (K Al Si3 O3), anortit (Ca Al2 Si2 O8) olarak adlandırılır ve magmanın soğuyarak kristallenmeye başladığı devrede oluşur. Feldispatlar; püskürük ve başkalaşım kayaçlarını meydana getiren en önemli minerallerdir. Özellikle alkali feldispatlar kuars ve mika ile birlikte graniti meydana getirir. Porfir içinde, feldispat büyük kristaller halinde bulunur. Feldispat eritici olarak seramik sanayiinde ve bu özelliğinin yanında Na, K, Al kaynağı olarak cam sanayiinde kullanılır.Her iki yerde de; yüksek alkali içeriği, renk verici (Ti O2 ve Fe2 O3) oksitlerinin olmaması ve beyaz renkte pişmesi aranılan özelliklerdir.

FELDİSPATLI PORSELEN, —> Çin porseleni.

FELDİSPATİK ZIMPARA, —> Zımpara.

FENNİ NEZARETÇİ, İşletme faaliyetlerinin; teknik esaslar, işçi sağlığı ve iş güvenliği gereklerini yerine getirmek suretiyle yürütülmesinden sorumlu olan ve maden yasalarına göre tayin edilen maden mühendisi.

FENOKRİSTALİN AGREGATLAR, Göz ile bünyesi tayin edilebilen kristaller —> Kriptokristalin agregatlar.

FENOKRİSTALİN KUARS, Tek billur halinde veya ufak kuars billurlarının biraraya gelmesinden oluşmuş kristaller.

FERDİ MASKE, İşçinin çalışma sırasında üzerinde taşıdığı, tehlike anında kullanılan ve çalışanı kısa süre için gazlardan koruyan maske.

FERE, 1) Tahkimatsız kelebe. 2) Bür. 3) Eyimli küçük galeri ve kuyu. Fereler genellikle graviteyle doğlu malzemesi, taş ve toprak nakliyatında kullanılır. —> Kelebe.

FERROALAŞIMLAR, Haddeden geçirilmeye veya dökülmeye müsait olmayan, demir sanayiinde kullanılmaya elverişli bileşikleri meydana getiren ve ağırlık itibariyle tek başına veya birlikte; % 8’den fazla silisyum, % 30’dan fazla mangan, % 30’dan fazla krom, % 40’dan fazla tungsten ve toplam olarak % 10’dan fazla başka alaşım elementi (alüminyum, titan, vanadyum, molibden, niyobyum, vb. söz konusu metal bakır olursa rakam % 10’u geçmemelidir) içeren demirli alaşım ürünleri. Bazı ferro alaşımların GTİP (Gümrük tarife istatistik pozisyon) numaraları şöyledir:

Fe Mn: 7202.11, Fe Si: 7202.21, Fe Si Mn: 7202.30, Fe Cr: 7202.41, FeSiCr: 7202.50, Fe Ni: 7202.60, Fe Mo: 7202.70, Fe W: 7202.80, Fe Ti:7202.91, Fe V: 7202.92, Fe Nb: 7202.93, Diğerleri 7202.99. —> Demir alaşımları.

FERROALYAJ, —> Demir alaşımları.

FERROKROM, Krom ve demir metallerinden elde edilen alaşım. Çelik endüstrisinde, demire mukavemet vermek, korozyonu ve oksidasyonu önlemek için kullanılır. Kromit cevherinin (FeO. Cr2 O3 veya FeCr2O4) ark fırınlarında karbon vasıtasıyla veya termik prosesinde silisyum ile redüksiyona tâbi tutulması suretiyle elde edilir. Ticarette yüksek karbonlu (% 4-8 C) ve düşük karbonlu (% 0,06-0,15 C) ferrokrom olarak işlem görür. Ferrokrom içerisindeki krom oranı genellikle % 65-72 arasında değişir.

Ferrokrom ticareti cent / libre olarak yapılır. Bunun dolar / ton olarak anlaşılması için önce cent’ten dolara ve sonra da libre’den ton birimine aşağıdaki örnekte olduğu gibi geçilir: Satış fiatı: 41,5 c/Lb —> 0,415 dolar / libre demektir. 1000 kg/453 gr = 2204,62 Lb ise 1 ton hesabından hareketle; 0,415x 2204,62=914,92 dolar/Cr. ton fiyatı bulunur. Ancak bunu satılacak ferrokromdaki Cr içeriği ile düzeltmek gerekir. Satış miktarı olarak 2000 ton düşünülmüşse ve % 66 Cr lık ferrokrom var ise, satılacak Cr içeriği 2000tx0,66 Cr= 1320 Cr. ton yapar. Cr.ton fiyatı da daha önce bulunmuştu. Hasılat; bu durumda 1320x914,92=1.207.694 dolar olur.  —> Yüksek karbonlu ferrokrom, Düşük karbonlu ferrokrom.

FERROKROM AFİNE, —> Düşük karbonlu ferrokrom.

FERROKROM KARBÜR, —> Düşük karbonlu ferrokrom.

FERROKROM SÜRAFİNE, —> Düşük karbonlu ferrokrom.

FERROMANGAN, —> Manganlı çelik.

FIÇILI GALVANOPLASTİ, Dönen bir kap içinde katotları serbest halde bulunan mekanik  —> Galvanoplasti.

FINDIK, —> Satılabilir.

FIRÇA, 1) Bağların birlikte çalışmalarını sağlamak ve bağ aralıklarını eşit mesafelerde tutmak için, bağlar arasına vurulan iki tarafı kurtağzı veya uygun şekilde hazırlanmış ince direk parçaları. 2) Gergi. —> Tavan fırçası. Bağlantı pabucu.

FIRÇA VURMAK, Ocak tahkimatının, iki ucuna kurt ağzı açılmış fırça denilen kısa direk veya çelik profil parçasıyla takviye edilmesi veya kaymış olan tahkimatın eski yerine getirilmesi için kullanılan takviye direği ile yapılan işlem. —> Sekil.  Tavandan vurulan fırçalar tavan fırçası, tabandan vurulanlar taban fırçasıdır.

 

 

 

 

 

FIRDÖNDÜ, Sondajda kullanılan manevra başlığı. —> Sekil.

 

 

 

 

FIRINLAR, Metalurjide kullanılan fırınlar, kullanılan yakıtlara göre katı yakıtlı, akaryakıtlı ve gaz yakıtlı fırınlar; maddelerin ve yakıtın yandığı yerlere göre de yakıtla cevherin birbirine temas ettiği tekneli yani dikey fırınlar (Yüksekfırın. Water jaket fırın. Konverter), cevheri, yanmadan doğan gazlarla temas ettiren fırınlar (Reverber ve Alev fırınları), cevheri, hem yakıtla ve hem de yanmadan meydana gelen gazlarla temas ettirmeyen (potalı) fırınlar. —> Elektrikli fırınlar. Reverber fırını.

FİLLER DAMAR, Damarı teşkil eden dış kat telleri, bir alt katındaki kalın tellerle eş sayıdaki dolgu telleriyle örülmüş ve dış tellerle yataklık yapan konstruksiyonu haiz çelik halat. Bu tip damarlarda   (demetlerde) dış kat telleri dolgu tel sayısının iki katıdır. —> Sekil.

 

 

 

 

 

 

FİLMASİN, Sıcak haddelenerek yapılan, genellikle yuvarlak veya yarı yuvarlak, kare, dikdörtgen ve altıgen kesitinde soğuk çekme için kullanılan kangal halindeki yarı mamül metal çubuk.

FİLON, Bir cevher veya mineralle doğal olarak dolmuş kaya çatlağı. —> Maden damarı.

FİLON KAYAÇLAR, Yaşlı mağmatik kayaçların veya tortul tabakaların arasında veya çatlaklarında, sığ derinliklerde (lakolit, dayk, sill) mercek veya çan şeklinde yerleşmiş olan derinlik kayaç topluluğu.

FİLTRASYON, 1) Slamda ve içerisinde su bulunan katı maddelerde koyulaytırma veya rutubeti azaltma amacıyla; sıvı kısmın katı kısımdan ayrılması işlemi. 2) Sıvı ayrımı.

FİLTRE, Sıvı veya gaz ortamında bulunan katı maddeleri tutabilmek için gerekli donanımı haiz ünite. Merkezkaç, tambur veya disk filtreler; basınçlı veya emmeli çalışan filtreler gibi, çeşitli imalat tarzları olduğu gibi; elektrostatik yük ile tozları toplayan tipleri de vardır.

FİNANSAL KİRALAMA,—> Leasing.

FİRMA, 1) Ticaret siciline kayıtlı olan, ticari ikametgahı bulunan ve belirli bir iktisadi işle uğraşan müessesenin ticaret ünvanı. 2) Piyasa ekonomisinde üretimi sevk ve idare eden birimler.

FİSHER-TROPSCH TEPKİMESİ, Temel olarak karbon monoksit ve hidrojenden oluşan gazın, magnetik bir demir oksit katalizörünün eşliğinde, yüksek sıcaklık ve normal veya yüksek basınç etkisiyle hidrokarbonlara dönüştürülmesi.

1940 larda Alman kimyacılar tarafından geliştirilen bu işlem benzin veya gazyağı gibi sıvı ve gaz hidrokarbon yakıt üretiminde kullanıldı.

 

FİSHER-TROPSCH YÖNTEMİ, 1923 yılında Franz Fischer ve Hans Tropsch isimli Alman kimyagerlerin doğal gazı ham petrole dönüştürme için buldukları yöntem. Başlangıçta bu işlem sırasında bol miktarda oksijen kullanılması gereği ve teknoloji  yetersizliği bu yöntemle elde edilen akaryakıtın maliyetinin yüksek olmasına yol açıyordu. Birleşmiş milletler ambargosu  yüzünden yaşadığı petrol kirizini aşmak için Güney Afrika bu yöntemdem yararlanarak gazlaştırılmış kömürden petrol elde etmeyi başardı. Sasol adlı Güney Afrika şirketi, bu yöntemi geliştirip, Norveçli  Statoil ile bir anlaşma yapıp Kuzey Denizinden çıkacak doğal gazı, petrole dönüştürmeye  hazırlanıyor. Günümüzde petrol sektörü, atıl doğalgazdan 770 milyar varil petrol üretmeye ve dünyanın 29 yıllık petrol talebini karşılamaya hazırlanıyor. —> Doğal gaz.

 

FİSKETE, Yeraltında basınçlı hava veya basınçlı suyu püskürtmek üzere hortum veya boru ucuna takılan lüle şeklinde hazırlanmış özel uç. Basınçlı hava püskürtmek veya hava akımı sağlamak üzere hazırlanan fisketelere “Basınçlı Hava Fisketesi”, basınçlı suyu, ya doğrudan doğruya veya basınçlı hava yardımıyla, sis halinde püskürtmek için hazırlanmış olanlarına “Sis Fisketesi”, yağmur şeklinde su püskürtmek için hazırlananlara da “Yağmur Fisketesi” denir. Basınçlı hava fisketesi, bir boru içine yerleştirilip fisketeden çıkan basınçlı havanın yardımıyla boru içindeki hava da hareket ettirilerek küçük vantilatör yerine de kullanılır. —> Tali havalandırma. Sis Fisketesi.

 

 

 

 

FİSKOS TULUMBA, —> Samandralı tulumba.

FİTİL, Kapsülleri patlatmada kullanılan, içi yanıcı madde ile doldurulmuş iletici.

FİTİLLİ ATESLEME, Saniyeli fitil ve kapsül, saniyeli fitil, infilaklı fitil ve kapsül kullanılarak yapılan ateşleme.

FİTİLLİ YAĞDANLIK, —> Yağlama sistemleri.

FİZİKİ METALURJİ, —> Metalurji.

FİZİBİLİTE RAPORU, —> Yapılabilirlik raporu.

FİZİKSEL METALURJİ, 1) Malzemelerin mikroyapısı ile mekanik ve diğer bütün özellikleri arasındaki bağıntıyı inceleyen bilim alanı. 2) Malzeme bilimi.

FLAMA, 1) 1.80 m boyutunda 3 cm çapında ve bir yere kolayca çakılabilmek üzere ucunda sivri demir pabuç bulunan yuvarlak veya prizma şeklinde ağaç sopa. Kolay görülebilmeleri için 50 cm.lik kısımlar sıra ile kırmızı-beyaz veya siyah-beyaz boyanır. Bunlara jalon da denir.

FLANS, 1) Boruların birbirine cıvatalarla bağlanmasını sağlamak üzere hazırlanmış dairevi parça. Bunlar sabit veya hareketli olabilir. 2) Salmastra kullanılan yerlerde kalmasını temin etmek için kullanılan parça.

 

FLANSLI BORU, 1) İki uçta flanşları serbest veya kaynaklı olan ve flanşların birbirine bağlantıları cıvata ile sağlanan boru. 2) Flanşlı sac boru.

 

 

 

 

 

FLAS İZABE YÖNTEMİ, Özellikle bakır ve tali olarak kurşun metal üretiminde kullanılan ve Finlandiyanın Outokumpu firması tarafından geliştirilmiş izabe usulu. Bu yöntemin uygulandığı tesis, fırın reaksiyon şaftı, dinlendirme bölgesi (settler) ve gaz çıkışı (off take) olmak üzere üç bölümden oluşur. Flaks, kurutulmuş konsantre, hava veya oksijen, reaksiyon şaftına püskürtülür. Burada oksijen ile sülfit taneleri reaksiyona girer ve enerji açığa çıkar ve bu enerji mat üretimi için gerekli enerjinin büyük bir kısmını sağlar. Reaksiyon şaftında ergimiş bulunan taneler setler  bölgesinde gaz akımından ayrılır. Mat ise curuftan ayrılarak setlerin tabanına çöker. Matın tenörü % 45-80 Cu arasında değişir. Bu yöntemde oluşan curuf içerisindeki Cu % 0,8-2,5 arasında değişir ve flotasyon yoluyla zenginleştirilir. —> Sekil.

FLEKSÜR, Fayın teşekkülü sırasında tabakaların plastisitesi sebebiyle fay zonunda teşekkül etmiş ve sürüklenme izi gösteren damar arızası.

 

 

 

FLİNT TASI,  —> Öğütücü taşı.

FLİS, 1) Orojenez sahasındaki basenlerde orojenik olaylar sırasında oluşan greli, killi ve az çok şist yapılı çökeller. 2) Belirli bir kayaç olmaktan ziyade özel bir fasiyese verilen isim.

FLOKÜLANT, 1) —> Flokülasyonu sağlayan organik makromoleküler madde. Bunlar nişasta, un gibi tabii maddeler olabileceği gibi, değişik özellikteki polimerizatlar da olabilir. 2) Çöktürücü.

FLOKÜLASYON, 1) Sıvı içerisinde bulunan ve birbirinden ayrı duran dispers haldeki çok ince taneciklerin bir araya gelerek, daha iri taneler haline gelmesi ve böylece çökelme işleminin hızlandırılması. 2) Çökelme. Pıhtılaşma. Yumaklanma. Topaklanma.

FLOTASYON, Farklı yüzey özelliklerine sahip minerallerden bir kısmını sulu bir bulamaç içerisinde yüzdürmek, diğerlerini çöktürmek yoluyla yapılan bir ayırma ve zenginleştirme işlemi. Bu maksatla yüzdürülecek minerallerin yüzeyleri hidrofoblaştırılırken, çöktürülecekle-rinki hidrofil hale getirilir.

FLOTASYON BATARYASI, —> Selül.

FLOTASYON HÜCRESİ, —> Selül.

FLOTASYON KOLONU, Mekanik flotasyon hücrelerindeki turbulansından dolayı; ince gang tanelerinin konsantreye kaçmasını önlemek fikrinden hareket ederek; turbulansın olmadığı bir ortamda tanelerin askıda kalmalarını sağlayacak ince, uzun ve yüksek bir hücreye üst kesimden malzeme besleyerek yapılan flotasyon işlemi. Kolon flotasyonunda hava hücrenin tabanından verilir ve böylece kabarcıklar ve taneler zıt akım içinde karşılaşır. Bu zıt akış; ana ürünler ve gang taneleri için fiziksel bastırıcı işlevini görür, iri gang mineralleri ise yüksek çökelme hızları nedeniyle hücreden hızlı bir şekilde ayrılır. Kabarcıkları izleyen ince gang mineralleri ise hücredeki kalın köpük tabakasında yıkama suyunun da etkisi ile geri yıkanır ve böylece yüksek tenörlü konsantre elde edilir. —> Sekil. Sekilde görülen flotasyon kolonunda besleme kolon yüksekliğinin 2/3’sinden yapılmaktadır. Flotasyon kolonları temel olarak toplama bölgesi ve köpük bölgesi olmak üzere iki bölgeye ayrılır: Köpük bölgesi kalınlığı endüstriyel uygulamalarda 1,5 m kadar olabilmektedir. Oranı (L/D) > 10 ve kare, dikdörtgen ya da dairesel kesitlidir. 4 m çapında dairesel veya kesit alanı 16 m2 (2 m x 8 m) olan flotasyon kolonları endüstride de kullanım alanı bulmuştur (1994). —> Palp, Selül, Jameson flotasyon hücresi

 

 

 

 

.

FLOTASYON PETEĞİ, —> Selül.

FLUİDAL TEKSTÜR, 1) Amorf (şekilsiz) maddelerden oluşan, mikroskop altında incelendiği zaman, akıntıya benzeyen şekiller gösteren kayaçların dokusu. Bu doku en çok çabuk soğuyan lavların yüzeylerinde görülür. 2) akışkan doku.

FLUORESAN MİNERALLER, —> Ultraviyole ışın.

FLUORİT, Kimyasal formülü Ca F2, sertlik derecesi 4, özgül ağırlığı 3.2 gr/cm3; ultraviyole ışığı altında flüoresan olma özelliğine sahip mineral. Tortul ve magmatik kayaçlar içinde ticarete elverişli miktarlarda bulunur. Fluorit; demir-çelik endüstrisinde cüruf yapmakta, yüksek kaliteli gazolin, freon gibi maddelerin istihsalinde kullanılır. Saydam ve yarı saydamdır.Fluspat, flüorin veya fluorspat olarak da isimlendirilir. Dünya fluorit tüketiminin %60 kadarı çelik endüstrisinde, %20 kadarı aluminyum metalurjisinde (Asit derecesindeki fluoritten elde edilen fluor tuzları olarak), %15 kadarı kimya sanayiinde fluorlu kimyasal madde yapımında kullanılır. Bütün bu sanayii kollarında kullanılan fluorit ticari olarak üç tür (derece) halinde pazarlanır. Bunlar, a) Asit derecede fluorit : En az %97 Ca F2, %1-1.5’dan az silis, %0.03-0.1’den az sülfür içermelidir. Bazan kalsit, berilyum ve arsenik miktarları da limitlendirilir. Nem %1 veya daha az olmalıdır. b) Seramik derecede fluorit : Bunun için iki standart vardır. Birincisi %95-96 Ca F2, ikincisi %85-90 Ca F2 içermelidir. Silis en fazla %2.5-3, kalsit en çok %1-1.5, ferrik oksit en çok %0.12, kurşun ve çinko sülfatlar ise eser miktarda olmalıdır. c) Metalurjik derecede fluorit (metspar) : %60-85 Ca F2 içermelidir. Kükürt ve sülfür en çok %0.3, kurşun %0.25-0.5 olmalı, çok az miktarda fosfor içermelidir.

FLÜSPAT , —> Fluorit.

FLÜORESAN MİNERAL,—> Ültraviyole ışın.

FLÜORİN, —> Fluorit.

FLÜORSPAT,—> Fluorit.

FOB (FREE ON BOARD - GÜVERTEDE TESLİM), Malların belirtilen yükleme limanında gemi bordasına aktarılmasıyla satıcının teslim yükümlülüğünün yerine getirildiği anlamına gelen, uluslararası ticaret terimi. Mallar gemi bordasına aktarıldıktan sonra, mallara ilişkin herhangibir kayıp ya da hasarın bütün masraf ve riskleri alıcıya aittir. FOB terimi, malların ihraç işlemlerinin satıcı tarafından yapılmasını öngörür. Gemi bordasının herhangibir pratik anlamı kalmamışsa (roll-on/roll off veya konteyner trafiğinde olduğu gibi)—>FCA teriminin kullanılması daha uygun olur. (Incoterms 1990).

FOLYO, 7-200 mikron arasında kalınlığı olan metalik levha. Kurşun, kalay ve alüminyum metallerinden folyo yapılabilmekle beraber, en yaygın olanı —> Alüminyum folyodur. Folyo rule haline getirilebilir, nem veya gaz geçirmez. En çok gıda, tütün ve ecza malzemelerinin paketlenmesinde kullanılır. Alüminyum ve kurşun folyolar elektrik parçalarında, yedek parçalarda baskı ile şekillendirme işlerinde kullanılır. Altın folyo ise dekoratif kaplamalarda kullanılır.

FONSAJ, Kuyu kazı ve derinleştirme işi.

FONSAJ KOVASI, Çelikten yapılmış, ortadan kulplu, devirerek boşaltma için mandalı veya altta halkası olan kuyu kazısında çıkan pasayı (posta) kuyu dibinden kuyu başına çıkaran araç. Bunların beton taşıma işinde kullanılanlarına beton kovası, ocak suyunu çıkarmak için özel imal edilenlere de su kovası denir.

 

 

 

 

 

FORMACI, 1) Yüksek fırında ergimiş metalin potalara akışını sağlamak için fırının alt deliğini elindeki çubukla açan kişi. 2) Bakır izabesinde konverterde bulunan bakır tenörünü yükseltmek amacıyla; bakır boruları kullanarak, konverter içine hava veya saf oksijen girmesini sağlayan kişi.

FORMASYON, 1) Jeolojik zaman içinde yer küresi tarihinin tarif edilmiş bir zaman bölümü. Formasyonun sınırları daha ziyade paleontolojik, zaman zaman petrografik tariflerle saptanır. Zaman sınırlaması kesin saptanamamış formasyon sınırları permokarbon, permotrias, kretaze-tersiyer şeklinde ifade edilirler. 2) Kayaç stratigrafi sınıflamasının temel birimi olan ve haritaya geçirilebilen ve derine doğru izlenebilen alt ve üstten sınırlı homojen kayaç oluşumu. 3) Periyot, sistem. Formasyon kelimesi lâtincede “ Sekil, Figür “ anlamına gelmektedir.

FORMASYON DONDURMA METODU, Sulu formasyon ısısının özel bir donanımla alınması ve böylece formasyon suyunun donarak sızdırmazlığın sağlanması esasına dayanan kuyu kazı metodu. Su sızması önlendikten sonra, standart kuyu kazı metodu uygulanarak kuyu kazma iyi yapılır.

 

 

 

 

 

 

FORMASYON SUYU, Gevşek ve geçirgen formasyonlarda bulunan yeraltı suyu. —> Yeraltı suyu. Su tablası.

FORMEN, —> Başçavuş.

FORS MAJÖR, Maden ve metal ile ilgili ticari anlaşmalarda bulunan; alıcı ve satıcıyı kendi iradeleri ve kontrolleri dışında oluşan şartlar altında malzemenin teslim edilemeyeceğini veya teslim alınamayacağını açıkça belirterek mücbir sebebleri açıklayan madde. Bu madde genellikle, grevleri, doğal afetleri, yeni hükümet kararlarını, üretici ülkedeki hükümet darbelerini, taşıma esnasındaki beklenmedik olayları (geminin batması gibi) fors majör olarak belirtir.

FOSFORİT, —> Fosfat.

FOSFAT, 1) Fosforik asitten (H3 PO4) türeyen tuz ya da ester yapısındaki kimyasal bileşiklerin ortak adı. Tuzların bileşiminde fosfat iyonu (P O43), hidrojen fosfat iyonu (HPO42) ya da (H2PO4¯2) gibi eksi yüklü iyonlar ile sodyum ya da kalsiyum gibi artı yüklü iyonlar bulunur. Esterler ise; fosforik asitteki hidrojen atomlarının yerine etil (C2 H5) ya da fenil (C6 H5) gibi organik grupların geçmesi ile oluşur. 2) İçerisinde kalsiyum fosfat bulunan tortul kayaç.

Yerkabuğunda bulunan ve P2 O5 oranı % 1’i geçen 200 den fazla fosfat minerali bulunur. Yerkabuğunun ortalama P2 O5 tenörü % 0,23 civarındadır. Canlıların gelişmesinde etkin bir madde olan fosfata, açlıkla mücadele bağlamında stratejik bir hammadde olarak bakılmaktadır. Üretilen fosfat cevherinin % 86 kadarı gübrede, % 9,5 kadarı kimya sanayiinde (özellikle kir sökücü olarak), % 4 kadarı hayvan yemlerinde, % 0,5 kadarı ise besin sanayiinde kullanılır. Fosfat cevheri en çoğu ABD olmak üzere Tunus, Ürdün, İsrail,Togo ve Güney Afrika’da üretilir. Toprakları gübrelemek için doğal fosfat, normal süper fosfat; tripl süper fosfat, doğal fosfatın fosforik veya sülfürik asitte kısmen erimesiyle elde edilen karışım, kalsiyum hidrojen fosfat, susuz çökelti hâlindeki fosfat, parçalanmış fosfat, kireçli alüminyum fosfat, süperfosforik asit ve amonyum fosfat çeşitli varyasyonlarla kullanılır. Ekonomik anlamda, genellikle sedimanter yataklardaki oluşumlara fosfat kayacı, magmatik yataklardakilere ise apatit terimleri kullanılır. Fosforit terimi fosfat eşanlamlı olup, çoğunlukla denizsel kökenli fosfat kayaçları için kullanılır.

Fosfat tane tipine göre de tarif edilebilir. En çok bilinenler; olitik, pelletal ve nodüler tip fosfatlardır. 2 mm’den küçük çaplı, kolofan (izotropik apatit) ve frankolitin (anizotropik apatit) hakim olduğu fosfatlara pelletal tip, tane çapı 2 mm’den büyük olanlara ise pizolotik tip fosfat denir.

Fosfat kayacının kalitesini belirtmek için aşağıdaki terimler kullanılır.

a) BPL (Bone phosphate of lime), kirecin kemik fosfatı.

b) TPL (Triphosphate of lime), kirecin trifosfatı.

c) P2 O5 (Phosphours pentaoxide), fosfat pentaoksit.

d) P (Phosphours), fosfat (genellikle kullanılmaz).

Bunların kendi aralarındaki oran ise şöyledir: P2 O5 / BPL= 2,18 BPL/P=5.

Fosfat kayacı standartları BPL ve P2 O5 olarak aşağıdaki gibi belirlenmiştir.

% BPL                          % P2 O5

73 - 75                    33,4 - 34,3

70 - 72                    32,0 - 33,0

68 - 70                    31,1 - 32,0

66 - 68                    30,2 - 31,1

64 - 66                    29,3 - 30,2

64                           29,3

P: 0,4366 P2 O5; BPL: 0,4577 P2 O5; P2 O5: 2,185 BPL.Ticari işlemler için hazırlanan cevher konsantrelerinin P2 O5 içeriğinin % 30’dan yüksek, CO2 miktarının % 1,5’dan az, fluor miktarının % 4,5’den az, klorun % 0,006’dan az olması istenir. Demir ve aluminyum yüzdesinin 1,5’dan fazla olmaması gerekir. Organik madde miktarı ise % 1’den fazla olmamalıdır. Fiziksel özellikleri arasında nem önemlidir. Nemin % 4’den fazla olmaması istenir. Cevherin tane iriliği de homojen olmalıdır. Hacmin % 90'ının 149 mikronluk elekten geçmiş olması kabule şayandır.

 

FOSFAT KAYACI, —> Fosfat.

FOSFORESAN MİNERALLER, —> Ultraviyole ışın.

FOSİL, Tortul kayaç tabakaları arasında zamanla taş halini almış hayvan ve bitkilerin kavkı, kemik, diş, gövde, yaprak vb. kısımlarıyla bunların her türlü kalıp ve izleri. Jeolojik devirlerde yaşamış olan canlıların öldükten sonra bazı fiziksel ve kimyasal olayların yardımıyla fosil haline geçmelerine de fosilleşme denir. Fosiller genellikle gömülü bulundukları kayaçlarla yaşıttırlar.

 

 

 

FOSİLBİLİM, Paleontoloji. —> Jeoloji.

FOSİL YAKIT, Jeolojik devirlerde bitki ve hayvan artıklarının sedimantasyon (yataklanma) ve fosilleşmesi (taşlaşma) suretiyle meydana gelen kömür, petrol, yergazı ve turba. Nükleer yakıt ve odun, fosil olmayan yakıttır.

FOSİL YAKITLAR, Turba, linyit, kömür, ham petrol veya doğal gaz gibi; bitki ve hayvan kalıntılarından oluşan yakıt türü.

FOTOGRAMMETRİ, Ölçülecek objenin şekil ve konumunun fotoğraflarla saptanma metodu. Diğer ölçü metotlarındaki gibi birçok noktayı ölçme zahmetine girmeden ve obje ile direkt temasa gerek kalmadan üç boyutlu olarak, fotogrammetri kısa zamanda ölçme avantajına sahiptir. Değerlendirme, analog (benzerlik) metoduna göre değerlendirme cihazında orijinal resmin dönüştürülmesi suretiyle yapılmaktadır. En sık kullanılan, stereoskopik resimlerin stereoskopla değerlendirilmesi uygulamasıdır. Daha büyük bilgi işlem makinelerinin devreye girmesi ve rakamlı değerlendirmelerde şu avantajlar elde edilmektedir: 1. Resimler her çeşit fotoğraf makinesi ile çekilebilmektedir. 2. Alet hataları büyük ölçüde bertaraf edilmektedir. 3. Topografik temel ölçülerin alanı genişlemektedir. 4) Ölçü geometrisi serbest ve amaca uygun seçilebilmektedir. Yakın çevrede kullanılan yersel fotogrammetrinin uyumlu ve randımanlı bir ölçü sistemi olduğu, galeri ve kuyulardaki deformasyonların ölçümlerinde ­ 1 mm hassasiyet sağlamasından dolayı, fotogrammetrik ölçümler tasmandan doğan konut, temel duvarları, köprü, vinç köprüleri zararlarının saptanmasında yeterli olarak kabul edilmektedir.

FOTOJEOLOJİ, Hava fotoğrafları (stereos-kopik) yardımıyla yeryüzünün jeolojik karakterlerinin tespitine ve yeraltı zenginliklerinin belirlenmesi için yapısal, litolojik, jeolojik haritaların ve maden prospeksiyonlarının yapılmasına yarayan jeloji dalı. —> Sekil.

 

FOYA, Daha parlak bir görünüm kazandırmak için süs taşlarının, özellikle elmasın, altına konan metal varak.

FRANKOLİT, —> Fosfat.

FRAS (YÖNTEMİ) METODU, Klasik madencilik metotlarıyla geçilmesi zor veya imkansız örtü tabakası altında bulunan, eritilmeye müsait kükürdün yatağına kadar sondaj yapılıp borulanmasından (iç içe üç boru) sonra yüksek basınçla 160½-170½C suyun borularla kükürt yatağına yollanması, erimiş kükürdün basınçlı hava ile yeryüzüne çıkarılması esasına dayanan üretim metodu. —> Sekil.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

FREN DİSKLİ KONVEYÖR,  Bir oluk içerisine yerleştirilmiş ve belirli aralıklarda diskle donatılmış bir zincirin hareket ettirilmesiyle mâlzemenin sürüklenerek taşınmasını sağlayan konveyör. —> Sekil. —> Zincirli konveyör, Konveyör, Kaydırma.

 

 

FRENO, 1) Varagelde yapılan nakliyatı sağlayan ve fren düzeni olan molet tertibatı. 2) Kasnaklı fren düzeni. Freno sistemini çalıştırana frenocu denir. —> Sekil.

 

 

 

 

 

 

FRENOCU, —> Freno.

FRENOLU KUYU, Dolu kafesin aşağıya indirilmesini sağlayan freno düzenli kuyu.

 

 

 

 

 

FREN SAHANLIĞI, Kuyu veya dikbaşyukarı graviteden yararlanılarak maden veya ramble malzemesi taşımada sür’at kesmek için kuyu veya dikbaşyukarı içine yapılan kısmi perde (sahanlık).

FRİT , 1) Firit, sır, 2) Seramik mamûllerinin en üst tabakasını teşkil eden yani bu mamûllerin kaplanmasında kullanılan, ihtiyaca göre seçilen ve çabuk eriyen minerallerden (Flux Minerals) oluşturulan sır maddesi. 3) Seramik fabrikalarında talebe göre terkibi yapılarak ambalajlanmış bir şekilde piyasa sürülen tuz veya un görünümünde ticari madde 4) Perdahlı tuğla, sırla kaplanmış bir tuğla olup ilkel anlamda sır, tek maddeden ibarettir.

FRİTLİ PORSELEN, Kum, soda, tuz,şap ve alçıtaşı karışımından meydana gelen bir frit sayesinde camlaşan ve yumuşama derecesine kadar pişirilen —> Porselen.

FUEL OIL, Ham petrolün damıtılması sonunda elde edilen ve yakıt olarak kullanılan rafineri ürünü.

FÜLLER TOPRAĞI, Ana içeriği montmorillonit olan ve esas değişebilir katyonu Ca ++ olan kil. Birçok ülkede kalsiyum —> Bentonit bu isimle belirtilir. Absorbant ve adsorbant olarak sıvı ve katı yağların renklerinin giderilmesinde kullanılan killerdendir.

 
  Bugün 14 ziyaretçi (30 klik) kişi burdaydı! Bu site Oğuz ALP'e aittir.  
 


Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol